İçeri girdiğimde barın önündeki her zamanki yerinde, bilgisayarına kurulmuş vaziyette karşıladı beni.
“Hoşgeldin, ben de tam sana mesaj yazıyodum. Yeniyıla girmeden şu hesapları kapatalım dedim.” Hüzünlü ve muzır bakışları ve daimi gülümsemesiyle derinden ve dingin; kuzinede yanan odun çıtırtıları gibi çıkardı sesi konuştuğunda. Günü gelip müşterilerini azarlayan, bazen masaya gelip soru sorup dinlemeden kafasını başka yöne çeviren, umursamaz, sigara alıp kaçan, insanları kızdırmayı seven biri olmakla birlikte bana karşı her zaman için nazikti. Gerçi benden konser öncesi etkinlikte şiir okumamı istediğinde ona “Abi aslında şiir yerine ben Bandistayla sahneye çıksam daha iyi olur.” dediğimde gülerek “Lan, siktir git!” demişti ama o kadar olur. Sanki bir kabahat işliyormuşçasına utana sıkıla devam etti, önündeki notları göstererek:
“Yanlış anlama, burdaki herkese yazıyorum teker teker.”
Listeye eğildi, inceleyerek, devam etti.
“Gerçi senin fazla yokmuş.”
“Abi” dedim pişkince sırıtarak, “size o kadar söyledim; biliyosunuz her zaman param olmuyo, hazır varken alın dedim. ‘Şimdi boşver sonra verirsin.’ dediniz.” Bara oturdum.
Barda, balkonda, terasta çok oturdum. Yerleşim, dekorasyon yüzlerce, çalışanlar binlerce, müdavimler, müşteriler defalarca kere değişti. Hep arayan, deneyen, yenilenen bir mekandı ancak eski eşyalara, kitaplara, dergilere, mektuplara, eski dostlara ve bana bir yer vardı daima. Piyasada bulunması imkansız şeyleri yok pahasına sağdan soldan, eskicilerden bulup organik bir yapı olarak monte etmeyi çok iyi becerirdi.
Okumaya başladığım kitaba bakarak “Güzel kitaptır, ben de okumuştum.” demişti, mekanın kitaplığından çekip aldığımın farkında olmadan. Kitaplar okudum, dünyanın en güzel sohbetlerini ettim, hikayeler yazdım, tartıştım, güldüm, şarkılar söyledim, bağırdım, tepindim, yiyiştim. Bazen yanımdaydı, çoğu zaman oralardan geçiyordu, arada masaya uğrardı veya bir köşede oturuyor olurdu, olmadığı neredeyse yoktu. Böyle böyle ucundan kıyısından doğal akışı içinde ille de hayatlarımıza dokunurdu.
Küstah, muzip, çapkın, kendinden emin ve mütevazi yapısı olan şeytan tüylü bir adamdı. Özellikle nerede ve ne zaman nasıl davranılacağını çok iyi bilen kurnaz biriydi. Ufak tefek yapısına rağmen elinde megafonuyla kendinden emin ve kararlı, korkusuzca horozlanırken devleşir; güleryüzlü ve nazik tavırlarıyla pazarlık eder; yaşadığı hayattan keyif almaya çalışırdı. Oturur şiirler yazar, siz diğerleriyle birlikte yanlarında otururken; “Yarın tadilat var, mekan kapalı.” dedikten sonra yakınlaşıp gülerek, “Güllü biz yarın gelip boya yapalım mı beraber?” deyip bunu çocukça hareketlerle destekleyebilirdi; mekan kapatma cezası aldığında.
“Bundan sonra akıllı olun, artık bütün Kürtler emrimde!” diye takıldığı arkadaşlarından biri Cansever konserinde birbirini vuran insanlar arasında arabuluculuk görevinin ona düştüğünü söylediğinde, “Ne alakası var canım, ben sadece il başkanıyım, bu mesele politik değil ki?” dedikten sonra şom ağızlı arkadaşıyla hastaneye geçmiş olsun ziyaretine gittiğinde; karşılarında alışık olmadıkları şekilde renkli kıyafetler giyen, uzun saçlı, sakallı birini görüp yadırgasalar da saygıda kusur etmemişler. İnsanlar şaşırırdı, kafalarındaki kalıplara oturtamaz; aklı başında, okumuş, yazmış, kibar bir beyfendinin oralarda ne işi olduğuna akıl sır erdiremezlerdi. O ise eğlenirdi bunlarla, “Ben Giresun Kürtlerindenim.” diyerek daha çok kafalarını karıştırırdı.
“Kapatalım artık, evimize gidelim.” dediğinde “Ben de sizi bekliyorum.” dedim, barda yanında otururken. Epey sohbet etmiştik o gece.
“Gel seni de bırakayım.” dedi, kabul ettim.
Yolda giderken çakmağını aradı, bulamadı.
“Sen mi aldın yoksa çakmağımı, başka çakmağım yok?”
“Bilmem. Seninki ne renkti?”
“Kırmızı.”
Gülerek, “Benimki de kırmızı.” dedim. Cebimden çıkarıp ona uzattım, sigarasını yakıp çakmağa baktı.
“Benimki değil.” diyerek uzattı, ben de sigaramı yakıp cebime attım.
Geldiğimizde “Görüşmek üzere.” deyip ardından zafer işareti yaparak uğurladım. Son defaymış, bilemezdim. Çıkarken aldığım yolluk birayı içmek üzere balkona gittim. Oturdum. Boşalttığım ceplerimden iki tane kırmızı çakmak çıktı.