14 Ekim 2016 Cuma

OTOBÜSTEN EVE

Soyadı Türkiye olan, kozmopolit bir yapı ve dolayısıyla karışıklığa sahip, sakinlerini sürekli çalışan ve acelesi olan, dalgın, mutsuz, stresli, insani duyarlıklar ve değerlerini yitirmeye başlamış kimselerin oluşturduğu bir işçi havzasında; doğal olarak bu büyüyen, tüketen doğaya zarar veren ve giderek daha da renksizleşen büyük organizmadaki dolaşımı sağlayan damarlar; yani bu hamamböceği kolonisindeki yollar ve ulaşım sistemi aylardır felç olmuş durumdaydı.
Bitmek bilmeyen altyapı çalışmaları nedeniyle kapanan yollar, tekyönken bile trafik ihtiyacını karşılamaktan uzak olan ve çalışmalar nedeniyle çift yöne dönüştürülen yollar, doğru düzgün trafik yönlendirilmesinin olmayışı, yağışların başlaması ve havaların soğumasıyla da en ufak bir yağmurda seller alan yollarla da birleşince içinden çıkılmaz bir karışıklık halini almıştı. Toplu taşımada durum rezaletti, hangi durakların kullanılmayacağı, otobüslerin hangi güzergahları izleyeceği şoförler için bile büyük bir muamma halini almıştı. Nereye hangi yoldan gideceğini, yolda neyle karşılaşacağını bilemeyen sürücüler, karşıdan karşıya geçerken bile ne tarafa bakacağını bilemeyecek kadar kafası karışmış yayalarla; zararlı ve yıkıcı bir kaosun içine dalmaktan başka seçeneği olmayan çaresiz bir halk yaşamaktaydı burda.
Normalde Kasım’da vizeletmeleri gereken, toplu taşımada kullandıkları akıllı kartlarının süresi bir ay öncesinden dolmuş, daha önceden ücretsiz olan bu işlem; Bir Lira da olsa ücretlendirilmişti. Öğrenciler bir sabah okula giderken şok yaşamış, indirimli yerine tam ücret alınmıştı. İndirimli ulaşım ücreti On kuruşluk saçma, gereksiz ve bir o kadar da getirisi olan bir küsüratla Bir Lira On Kuruş olarak belirlenmişti, oysa daha yakın zamana kadar yalnızca Yetmiş Beş Kuruştu ve belediye batmamıştı. Öte yandan ulaşım, orda yaşayanların temel hakkı ve ihtiyacıysa ve belediyenin görevi bunları karşılamaksa ücretsiz olmalıydı.